Kitaba kuvvetlice sarılacak, bütün ciddiyetimizle tutunacağız.
Kur’an’dan istifade edebilmenin bir başka şartı da, okumak için kitabı elimize aldığımızda kalp, kafa ve gönül huzuru içinde bütün dikkatimizi, ciddiyetimizi, himmetimizi, gayretimizi kelâma teksif etmek zorundayız. Bütün varlığımızla kelâmı anlamaya yönelmek zorundayız. Kitabımızın diliyle söylersek; kuvvetlice kitaba tutunmak, sarılmak zorundayız.
“Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl” deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi.”
(Meryem 12-14)
Yahya (a.s)’ın şahsında bizden kitaba kuvvetlice sarılmamız istenmektedir. Kitaba kuvvetle sarılmak, kitaba sımsıkı sarılmak; kitabın şu cismine sarılıp, onu bağıra basmak, onunla yatıp kalkmak değildir. Kitabı öpüp alına koymak da değildir. Kitaba sarılmak demek; kitabın âyetlerini ve o âyetlerin ortaya koyduğu mânâyı hiç kaybetmeden hayatta uygulamaya çalışarak onu muhafaza etmek demektir. Ben bunsuz yaşayamam. Ben bunsuz hayatıma çeki düzen veremem. Ben bunsuz dünyamı da, âhiretimi de kazanamam. Ben bunsuz Rabbimin rahmetine ulaşamam, diyerek kitabın âyetlerine sarılıp, kitabın âyetlerini anlayıp sürekli onlar kılavuzluğunda yol bulmak, yolunu onlara sormak ve onlarla bir hayat yaşamak demektir. Kitaba sımsıkı, kuvvetlice sarılmak demek; tüm ciddiyetle, tüm himmet ve dikkatle kitaba sarılıp, onu kendimizden, kendimizi de ondan ayırmamak, kitabı her şeyin önüne geçirmek, her şeyden önce onu tanıyıp, onunla amel etmek demektir. Kitaba tüm kuvvetimizle, tüm himmet ve gayretimizle tutunup onu asla elimizden bırakmamak, kitabın sürekli elimizde ve önümüzde olması ve her konuda ona müracaat etmemiz, tüm hayatı onunla düzenlememiz demektir.
Kitaba sarılmak; sürekli kitabın âyetlerini konuşmak, sürekli onu gündeme getirmek, sürekli onu zikretmek, yâni hayatımızı onunla düzenlemek için onu sürekli hafızalarımızda canlı tutmamız demektir. Kitaba sarılmak demek; onu insanlara duyurmak, onu insanların gündemine indirmek ve hayatın her alanında onun uygulanmasını sağlamak demektir. Allah’ın emriyle kitaba sarılan Yahya (a.s) kitapla dirilik kazanıyordu. Kitapla canlılık kazanıyordu ve Yahya oluyordu. Çünkü kitabın bir adı da ruhtur, hayattır. Kitabın olmadığı yerde, kitabın olmadığı gönüllerde, kitabın olmadığı toplumlarda iman yoktur, inanç yoktur ve bunun için de orada hayat yoktur. Çünkü vahiyden uzak olan bir yerde hayat da yoktur. Kur’an ve sünnetin olmadığı bir yerde, vahyin bulunmadığı bir ortamda, bir evde, bir ülkede kesinlikle hayat da yoktur. Vahiyle irtibatları olmadığı için ölüdür onlar.
Kitaba kuvvetlice sarılmanın bir ikinci boyutu da, kuvvetli müminler olarak kitaba tutunmak demektir. Kuvvetli, ciddi mü’minler olarak, kavî müminler olarak, imanı bütün müminler olarak kitaba sarılın diyor Rabbimiz. Yâni iman kuvvetini, amel kuvvetini, ahlâk kuvvetini gündeme getirerek bu kitaba sarılın. Çünkü imanla, amelle, ahlâkla desteklenmeyen bir tutuş, kuvvetli bir tutuş değildir. Hayatta kitabın içindekileri, kitabın âyetlerini tatbik gerçeğiyle desteklenmeyen bir tutuş, ciddi bir tutuş değildir. Yâni sadece okunan, sadece ezberlenen, sadece konuşulan, ama hayatta tatbik edilmeyen, hayatta yaşanmayan bir kitap, kitap olarak korunma özelliğini kaybedecektir. Bireysel hayatla, aile hayatıyla, toplum hayatıyla, ekonomik hayatla, siyasal hayatla, hukukla ve tüm hayat programlarıyla görüntülenerek, tatbik edilerek desteklenmeyen bir tutuş gerçek bir tutuş değildir.
Meselâ düşünün ki şu anda toplum olarak, Müslümanlar olarak kitapla diyalog kursak, gece gündüz kitabın âyetlerini okuyup anlasak, okunup anlaşılması adına paneller, konferanslar düzenlesek, ama anladığımız, bildiğimiz bu âyetleri bireysel hayatımızda, aile hayatımızda, toplum hayatımızda, hukuk hayatımızda, ekonomik hayatımızda, toplum hayatımızda uygulamıyorsak, bu âyetlerin istediği bir hayatı yaşamıyor ve hayatımızı onlarla düzenlemiyorsak o zaman biz ne o kitaba Allah’ın istediği gibi inanmış, ne de o kitaba kuvvetlice tutunmuş sayılırız.
Yâni inandığımız, okuduğumuz, anladığımız kitabın âyetleri hayatımızda görüntülenmiyorsa, hukukumuzda bu kitabın etkisi gö-rünmüyorsa, kılık kıyafet konusunda bu kitap kendini hissettirmiyorsa, ekonomide etkili değilse, kılık kıyafet bu kitabın âyetlerine göre şe-killenmiyorsa, kazanmamız harcamamız bu kitabın istediği biçimde şekillenmiyorsa, evimiz, eğitimimiz, amellerimiz bu kitaba göre şekillenmiyorsa, yâni ortada kitaba dayalı görünür bir hayat, bir görüntü, bir eylem, bir amel bir aksiyon yoksa bu iman Allah’ın istediği bir kitap îmanı olmadığı gibi, bu tutuş da Allah’ın istediği bir tutuş değildir. Çünkü Allah’ın istediği tutuş kuvvetle, iman kuvvetiyle, amel kuvvetiyle, uygulama kuvvetiyle bir tutuştur.
Âl-i İmrân sûresinde de bu tutuşun bir başka boyutuna dikkat çekilir: